BÖYLE GÜZEL KÖY GÖRDÜNÜZ MÜ? İŞTE TAVŞANLI DOĞANLAR KÖYÜ
 
KÜTAHYA İLİ TAVŞANLI İLÇESİ DOĞANLAR KÖYÜ
TAVŞANLI DOĞANLAR KÖYÜ SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ  
  ANA SAYFA
  TARIHCE
  KÖYÜN HARITASI VE UYDU GÖRÜNTÜLERİ
  (YENI) ILAN VE DUYURU PANOSU
  ILETISIM
  KÖYÜMÜZÜN VİDEOLARI
  FOTOGRAFLARLA DOGANLAR KÖYÜ
  DOGANLAR KOYU SAKINLERI
  KÖYÜMÜZDEN YETİŞENLER
  BASINDA KÖYÜMÜZ HABERLERİ
  ÇEVRE KÖYLERIMIZ
  İSTİKLAL MARŞI
  E.MAIL ADRESLERI
  GALERI
  ZIYARETCI SAYFASI
  MINI KÜTÜPHANE
  KÜTAHYA VE TAVŞANLI TARİHİ,KÜTAHYA TANITIM VİDEOLARI
  SİTEMİZ NASIL
  FAYDALI BİLGİLER
  TARIM BİLGİSİ
  BİYOĞRAFİM
  BİLGİSAYAR DERSİ
  BİLGİ YARIŞMASI
  DİĞER SİTELER
  VİDEOLAR
  RAHMETLİKLER
  101.7 KÜTAHYA ENGİN FM
COPYRİGHT:NURETTİN YILMAZ
MINI KÜTÜPHANE

 

KABAKÇI SALİH EFE’NİN FAALİYETLERİ

ÖMER FARUK DİNÇEL

ARAŞTIRMACI-TARİH ÖĞRETMENİ

Kabakçı Salih, gençlik yıllarında çobanlık yapmış ve daha sonra da köyden Yörük Mustafa ile birlikte Çanakkale’ye askere gitmiştir. Kabakçının Çanakkale’de askerde olduğu yıllarda dağardı bölgesinde[1] Alagöz ve Yörük Hüseyin eşkiyalık yapmaktadır. Çetelerin ve eşkiyaların baş gösterdiği, devlet düzeninin bozulduğu böyle bir zamanda Kabakçı da askerden gelmiştir.

Anadolu’da Yunan işgalinden önceki yıllarda astığı astık kestiği kestik bir eşkıya olan Kargılı köyünden Ala göz Ahmet, Kütahya hapishanesinden kaçmış olup ortalığı kasıp kavurmaktadır.

Ala göz, kimi gözüne kestirdiyse ondan parasını alır, vermeyenlerin boynuna kızgın sacayağı geçirir, ya dağa kaldırır yâda kulaklarını kesermiş[2].Böylesine namlı bir eşkıya olan Ala göz, insanlara korku salmış, hatta anneler ağlayan çocuklarını “Alagöz geliyor” diye susturmuşlardır. Bir dönemin çocukları Alagöz korkusuyla büyümüştür. Ala göz’ün eşkıyalığa annesini döven babasını öldürerek başladığı söylenir. Alagöz, hasımlarını öldürerek dağa çıkmıştır. Özellikle zengin insanları haraca bağlamıştır[3].Kendisini yakalamaya gelen zaptiyeleri diri diri yaktığı söylenir. Ala göz’ün öldürdüğü adamlardan birisi de Ala bardalı Yörük Mustafa’nın kardeşi Yörük Halil’dir. Olay şöyle gelişir; Yörük Hüseyin ve Alagöz, kaçak olup aranmaktadır. Köy o zamanlar Simav-Dağ ardı’na bağlı olduğundan Simav’dan başlarında bir subay olduğu halde bir zaptiye mangası Ala barda’ya gelir. Alagöz, köy odasında dinlenmekte olan zaptiyeleri gaz dökerek yakmak ister. Bu nedenle o anda tarladan dönen ve sırtında soğan torbasıyla köye giren Yörük Mustafa’nın kardeşi Yörük Halil’e,”zaptiyeleri ateşe vereceğini ve bu nedenle eve gidip gaz almasını” söyler. Yörük Halil’de bunu kabul etmeyince Alagöz, kendisine yardım etmeyen Yörük Halil’i vurur. Alagöz daha sonra askerlerin çoğunu öldürür. Bu olaydan sadece bir-iki asker canını zor kurtarır.

Anlatılanlara göre Yörük Mustafa, bu nedenle kardeşini vuran Alagöz’den intikam almak istemekte ve fırsat kollamaktadır. Fakat Alagöz gibi namlı ve zorlu bir eşkıyaya kurşun sıkmak her kimsenin cesaret edebileceği bir iş değildir.

Tavşanlı’da jandarma kumandanı olan Hurşit Bey, Çanakkale savaşından sonra askerliğini bitirmeyen Kabakçı ve Yörük Mustafa’yı hapse attırır. Fakat daha sonra Ala göz’ün yakalanabilmesi için de her ikisini hapisten çıkarır.’Kabakçı ve Yörük Mustafa hapisten kaçmış’ haberleri yayılır. Hurşit Bey’in amacı; Kabakçı ve Yörük Mustafa’yı Alagöz’ün yakalanması ve yok edilmesinde kullanmaktır. Bu amaçla Yörük Mustafa ve Kabakçı, anlaşma gereği Ala göz’e yakınlaşırlar. Bir müddet dağlarda birlikte gezerler. Fırsat kollarlar.

Dereli köyünde Şerife adında bir kadının yaptığı gözlemeden dolayı Alagöz zehirlenir ve bu şekilde Akçaalan çeşmesine gelir. Alagöz yanında bulunan Yörük Mustafa ve Kabakçıya ”Alagöz’ü bir kadın zehirledi demesinler” diyerek ölünce cesedine kurşun sıkmalarını söyler. Alabardalı Yörük Mustafa da, ölen Alagöz’ün üzerine kurşun sıkar. Olayın cereyan etmesi Yunan işgalinden çok önce olmuştur. Bir başka ifadeyle Alagöz, kesinlikle Yunan’ı görmemiş ve Yunanlılarla herhangi bir mücadelesi olmamıştır.

Yörük Mustafa ve yanında bulunan Kabakçı, devlet tarafından ödüllendirilmiş, askerliklerinin kalan kısmını bitirmesi için Kabakçı, Tavşanlı’da jandarma kumandanı yapılmıştır. Kabakçının jandarma kumandanı yapıldığını Yenice Mürettebe Taburunun Altıncı Müfreze Kumandanı Dikici İsmail Usta’da verdiği ifadesinde belirtmiştir[4].Kabakçının jandarma komutanı yapılmasındaki sebep; asker kaçaklarının yakalanması ve soygun yapan çetelerle mücadeledir.

Alagöz’ün ölümünden sonra Kabakçı, Tavşanlı’da jandarma komutanı yapılmıştır. İşte Onun jandarma komutanı olduğu bir dönemde Tavşanlı, Yunan işgaline girmiştir.

Milli Mücadele’nin ilk yıllarında Kabakçı ve çetesinin Yunanlılarla iyi geçindikleri görülmektedir[5].Yunanlılar da bu çeteden faydalanmak istemektedir. İşte bu ilk yıllarda Tavşanlı jandarma kumandanı olan Kabakçı, bir yandan Tavşanlı Çukur köy’de karargâh kuran Yunan subayı ile iyi geçinirken bir yandan da gizliden gizliye çevrede çapulculuk yapıp erzak ve iaşe toplayan Yunan askerlerini imha etmektedir. Kuru çay’dan 1901 doğumlu Salih Altından konuyla ilgili şu bilgiyi vermiştir;

“Karlı köyüne 40 tane Yunan askeri gelmiş. Başlarındaki Çavuşu da köylülerden yol tarifi almış. Amaçları Karlı-Çakıllı-Karaca kaş-Kuru çay yolu üzerinden Tavşanlı’ya gitmektir.

 

40 Yunan askeri Çakıllı köyü’ne gelip köy odasında dinlenmeye çekiliyorlar. Bu arada Tavşanlı’da bulunan Kabakçıya haber salınıyor. Efe de mahiyetindeki yaklaşık 40 kişiyle Çakıllıya doğru yola çıkıyor. Sabaha karşı Kabakçı, köy odasında yatmakta olan Yunanlıları imha etmek için köyün etrafını çeviriyor. Sabah tan ağırırken odadan çıkan Yunan askerleri ile Kabakçı arasında çatışma başlıyor. Çatışma sonunda askerlerin kimi canını zor kurtarırken kimisi de öldürülüyor. Yunanlılardan üç-dört kişi de ağır yaralı olduğu halde Yörükler tarafından öküz arabalarına bindirilerek Tavşanlı’ya doğru götürülüyor. Kabakçı da aynı güzergâhtan Tavşanlı’ya doğru geliyor. Kabakçı yolu üzerindeki Kuru çay’a gelince muhtar Hacı Hüseyin Ağa tarafından karşılanıyor ve kendisine kahve ikram ediliyor. Kahvesini ayakta içen Kabakçı, Kuruçaylılar’a şöyle diyor;

—Ben burada dedi biraz daha meşgul olursam,”Bize teslim olduktan sona vurdu sizin tayin ettiğiniz adam” diye yanlış anlatırlar. Ben fazla eğlenmeyeyim ”Bize karşı geldiler de öyle ateş ettirdim” diyeyim onlardan evvel de Tavşanlı’ya varayım”[6]

Kabakçı, Yunan işgali sırasında kendi arkadaşlarıyla birlikte yaklaşık altı ay bağımsız olarak gezmiştir. Bu dönem içersinde de Kabakçı, Yunan Kumandanı Binbaşı Zamanist ile iyi geçinmiş, Tavşanlı ve Emet havalisinde hüküm sürmüştür. Halk arasında anlatılanlara göre; bir keresinde Kabakçının en sadık adamlarından olan Şapçılı Şükrü Efe, Yunanlılarla gezdiğinden dolayı Kabakçıyı bir kaza kurşunu ile vurmak istemişse de başaramamış, sıktığı kurşun Kabakçının şalvarının ortasından geçmiştir.[7]

İlk yıllarda Tavşanlı işgal altında iken Kabakçı Yunanlılarla iyi geçinir. Yunanlıların yöreye zarar vermelerini önler. Bir keresinde Çukur köy’de bir evde veya Yunan karargâhında duran Binbaşı Zamanist[8] sarhoş bir halde, gece geç vakitte dışarıya çıkarak Çukur köy muhtarını çağırtıp kendisine kadın bulmasını söyler. Muhtar da çaresizlik içersinde Ala barda’ya Kabakçıya haberci gönderir. Kabakçı haberi alır almaz atına atladığı gibi Tavşanlı’nın yolunu tutar. Ardından da Kara Mehmet gider. Kabakçı, Çukur köy’e varır ve Yunan kumandanının olduğu evin üst katına çıkar. Kara Mehmet’i ise içeriye almazlar. İçerde Yunan kumandanı ile Kabakçı bağrışıp münakaşa ederler. Münakaşa bir müddet sonra kavgaya dönüşür. Kabakçı, kadın isteyen Yunan Kumandanı Zamanist’i yere yatırır. Belinden tabancayı çekmeye fırsat bulamadan dışarıdan nöbetçi askerler içeri girer. Kabakçıda içeriye giren nöbetçinin birini haklar ve evin arka penceresinden yalınayak dışarı çıkar ve atına bile binemeden kaçmaya başlar. Kabakçıda başının sağ üst kısmından yara alır. Kabakçı önce Kuru çay’a sonra da bir görüşe göre Alınma’ya[9] diğer bir görüşe göre de Ayvalı yakınındaki Hotanlı kırındaki bir yörüğe ait çadıra (Fadimeciklerin çadırına) gelir[10].Kabakçı, sığındığı çadırdaki Yörük karısını Ala barda’ya ayakkabı ve silahını alması için gönderir. Bir zaman sonra ayakkabıları ve silahı gelir. Bir başka görüşe göre; Kabakçı, Çukur köy hadisesinden sonra Gölcük köyüne gelir. Bu köyde Kadir Ağa’nın çok güzel bir atı vardır. Bu at Kütahya’ya iki saat gibi bir zamanda gidecek kadar cins bir attır. Hatta Kadir Ağa, Yunanlıların bu ata el koymalarını önlemek için üzerini katranlarmış. Kadir Ağa, Kabakçıya bu atını verir. Bekârı olan Osman’ı da yedeğine vererek Ala barda’ya Kara Ahmet’e sağ sağlim ulaştırır[11].

Kuru çaylı Salih Altınhan ise olayla ilgili şunları anlatmıştır; “Yunanlılar Çukur köy’ü merkez yapmışlar. Memleketten topladıkları hayvanları ve iaşeyi Çukur köy’e naklediyor. Bir gece Kabakçı, Çukur köy’e Yunan kumandanının yanına gidiyor. Orada araları bozuluyor. Kumandan askerlerine haber vermek için düdük çalınca, Kabakçı da evin arkasındaki pencereden aşağıya atlayıp yalınayak kaçıyor. Efenin adamları o gece Kuru çay’a geliyorlar. Çakır Ağa’nın evinde karınlarını doyuruyorlar. Yemekten sonra Kabakçının adamları Çardaklı-Göbel üzerinden Demirli deresine giderek efeyle orada buluşuyorlar.”[12]

Bu hadiseden sonra Yunan Kumandanı Zamanist, Kabakçının öldürülmesini ister. İşte bu kavga, Kabakçının Yunanlılarla mücadelesinin başlangıcı olur.

Yalnız şunu da belirtmek gerekir ki Kabakçı Efe’nin Zamanist’le olan kavgasından önce Yunanlılarla iyi geçindiği bazı kayıt ve raporlarda da geçmiştir. Nitekim Milli Mücadele yıllarında Demirci Kaymakamı olan İbrahim Ethem Akıncı,28 Şubat 1922 tarihli ve orduya gönderdiği raporunda; “Emet, Tavşanlı, Yenice, Gökçe dağ ve Dağardı’nda Yunan kuvvetleri bulunduğunu, Kabakçı ve Sadettin Efe’nin birer hain! Olduğunu ve Yunanlıların bunlardan yararlandığını...“ belirtmiştir[13].

14 Temmuz 1921 tarihinde Tavşanlı’nın Yunan işgaline girmesinden itibaren ilk 6ay,Kabakçının Yunan işgalindeki Tavşanlı ve çevresinde rahat gezdiği bilinmektedir. Bu nedenle yaklaşık 6–7 ay sonra Şubat 1922’den itibaren Kabakçı, Yunanlılarla mücadele etmeye başlamıştır. Haliyle Demirci kaymakamı İbrahim Ethem Akıncının Batı Cephesine gönderdiği bu rapor, Kabakçının bu ilk 6 aylık dönemine tekabül eder.

Milli Mücadele’de Manisa / Demirci havalisinde düşmana karşı koymaya çalışan Kuvayi-ı Milliyeci “Demirci Akıncıları“ denilen teşkilat bulunmaktaydı. Kabakçı Efe de Demirci Akıncıları tarafından bilinmekteydi. Onlara göre Kabakçı, Yunanlılara hizmet eden bir eşkıya idi. Fakat Demirci Akıncıları özellikle Tavşanlı, Dağ Yöresi, Emet ve Dağardı taraflarında nüfuz sahibi olan Kabakçıdan çekinmekteydiler. Bu nedenle diğer çeteler gibi Kabakçıyı da ikna edip kendi saflarına çekmeyi düşünmüşlerdi.

Kabakçı ise daha önce de belirttiğimiz gibi önceleri 6 ay Yunanlılarla birlikte gezmiş[14],daha sonra Yunanlılara kan kusturmuş ve başlı başına bağımsız bir çetenin reisliğini yapmış ve Milli Mücadele’ye büyük katkıları olmuştur. İlk yıllarda Kabakçının, Yunanlılarla iyi geçinerek Dağ Yöresi’ni Yunan zulmünden koruduğu da söylenir. Buna karşılık Yunanlıların da Kabakçıdan istifade etme düşüncesinin olduğu görülmüştür. İşte bu dönemde başını Kabakçının çektiği, Topal Sadettin ve Dağ Yöresi'nde bulunan diğer efeler, Ağaç hisar köyünde halka eza ve cefa yapan Kuvayi-ı Seyyareye bağlı soygun ve yağmacı çetecileri basmışlar ve bu baskın sonrasında yakalananlar Tavşanlı’da bulunan Yunanlılara gönderilmiştir. Esir alınan soyguncu çeteciler, dörderli sıra halinde elleri arkalarından bağlı bir şekilde önce Çardı’ya getirilmiş ve burada Ali Ağa pınarında su içirildikten sonra Tavşanlı’ya yollanmıştır[15].Bütün bunların yanı sıra Kabakçı ile Yunanlılar arasında çok çetin mücadeleler olmuş ve Kabakçı, Yunanlıları adeta kan kusturarak sindirmiştir. Yunanlılar her gittikleri köyde önce “Kabakçı, Çete nerede?”diye sorarlarmış[16].

Bursa’nın düşman işgalinden kurtulmasında diğer milis kuvvetleri gibi Kabakçının da rolü büyük olmuştur. Pınarbaşı semtinden Bursa’ya inerek, Yunan’ı Mudanya’ya kadar takip eden Türk Birlikleri ve Kuvayi-ı Milliyecilerin arasında yer almıştır. Bursa’nın Yunan işgalinden kurtulmasından sonra da İzzet Bey ile birlikte Bursa’da meşhur çete fotoğrafını çektirmişlerdir. Bu fotoğraftaki isimler, fotoğraftaki şahısları iyi bilen ve doğum tarihleri 1910 ile 1933 arasında olan kaynak kişilerle yaptığımız birebir görüşmelerimiz sonucunda tek tek tespit edilmiştir[17].

A-AĞAÇ HİSAR BASKINI

Ağaç hisar Baskını 12 Eylül 1337 (miladi 1921) tarihinde, Orhaneli ve Tavşanlı’nın Yunanlılarca işgalinden iki ay sonra meydana gelmiştir.

Kabakçı çetesi önce İnegöl taraflarından Büyükorhan’ın Cuma Camisi çevresinde kurulan pazara gelen soyguncu çeteleri yakalayıp ellerindeki para dolu heybeleri aldıktan sonra silahlarını teslim etmiş bölgelerine bir daha girmemelerini tembih etmişlerdi. Bu olaydan sonra bu sefer İnegöl tarafından çoğunluğu Çerkez olan Kuvayi-ı seyyare gurubu Keles ve Orhaneli havalisine gelerek soygunlara başlamıştır.

İnegöl taraflarından Şaban Çavuş ve Fevzi adındaki çete reislerinin önderliğindeki Çerkez, Arnavut ve Abazalardan oluşan 100 kişilik kalabalık bir çete önce Keles’e gelmiştir. Buradan, önce Oydaş’a sonra da Bursa’nın Orhaneli ilçesinin Ağaç hisar köyüne gelmişler, camiinin avlusunun dört köşesine kazan kurdurmuşlar, hayvanları kestirip yiyip içmişler, kadın oynatmışlar, halka işkence edip kadınların altın, bilezik ve kolyelerini zorla gasb etmişlerdir.

Bu arada Kabakçının adamlarından olan Belen örenli Hacı Hüseyin, Kabakçıya haber vermek için bir adamını Harmancık’a göndermiş ve yöredeki tüm efeler bu olaydan haberdar edilmiştir. Efeler gruplar halinde Ağaç hisar yolunu tutmuşlar; Kabakçı bir grup olarak giderken, Topal Sadettin Efe, Canip Efe, Sadık Ağa(Şükrü Pehlivan’ın babası),Fadıllı Molla İsmail ve yanındakiler de başka bir grup olarak Ağaç hisar’a gitmişlerdir.

Kabakçı Ağaç hisar’da çetelerin yaptığı eza ve cefaları Harmancık’ın Gedik ören köyü yakınlarındaki Asar Tepe'de iken haber almıştır. Bu hadiseyi duyar duymaz hiddetlenmiş ve atına atladığı gibi “Allah’ını seven benle gelsin" diyerek atını Ağaç hisar’a doğru topuklamıştır. Kabakçının yanında Şapçılı Şükrü Efe [18] ve yine Şapçıdan Kara Osmanların Mustafa(Köse),Bekdemirler'den Süleyman Çavuş, Kepek dere’den Tırpancı Deli Mehmet, Kıçmanlar’dan Hacı Mehmet, Ala barda’dan Hacı Ali, Kara Ahmet, Kara Mehmet, Seyis Kamil, Madanlarlı Mehmet Ali, Kozlucalı Deli Oğlan Mehmet, Balat danişmentli Ali Çavuş, Gedik ören Ortaköy’den Kara Mahmut, Ece köylü Çolak Hüseyin, Köprücek köyünden Koca Hüseyin, Kınıklı Süleyman, Eğri gözlü Çeribaşı, Derbentli Bilmen’in Eyüp, Doğanlarlı Kemaneci İbrahim, Çardı’dan İzzet Ahmet, Yaya başından Soğuğun oğlu Ahmet, Avdanlı Kel Ali vb. efeler vardır.

Gece boyunca yürüyüp Ağaç hisar’a gruplar halinde gelen 83 efe[19],köyün başında birleşmişler ve yolu bağlayıp köyün etrafını çevirmişlerdir.

Sabaha karşı güneş doğduktan sonra efeler, köyde bulunan çetecilere önce teslim olun ikazı yaptılarsa da bu pek itibar görmemiş ve çetecilerin saklandıkları yerler yaylım ateşine tutulmuştur. Çatışmada bir dama mevzilenen çeteciler, dalga geçerek efelere hitaben; “Hey efeler, kurşunu boka atman, ete atın!“ diyerek kızdırmaya çalışmışlardır.

Baskın sırasında Süleyman Çavuş, çetecileri aldatmak ve kalabalık olduklarını belli etmek için “Birinci bölük, birinci manga, süngü tak, nişan al!“ diye yüksek sesle bağırmıştır. Çatışmada Fevzi denilen çete reisi vurulmuş, bu arada Canip Efe de elinde bulunan iki el bombasını sürüne sürüne gidip çetecilerin sığındığı dama atmıştır. Kepek dereli Deli Mehmet ise 7 kişiyi tırpanla öldürmüştür. Bundan dolayı adı Tırpancı kalmıştır.

Sekiz saat süren çatışma sonrasında çeteciler bozguna uğramış, kimisi kadın kılığına girip kaçmaya çalışırken efeler tarafından yakalanmıştır. Ağaç hisar köyü muhtarı Hatip oğlu da bir damda 10 kişinin saklandığını haber verince onlar da yakalanıp elleri bağlanmıştır. Efeler, çete başılarından Şaban Çavuş’u kaçırmışlarsa da onu Belen ören’den biri dolma tüfekle vurmuş, fakat yine de ölmeyip Keles’e ulaşmış daha sonra zehirli kahve içirilerek öldürülmüştür.

Bu arada yakalanan soyguncu çetecilerin iri yarı ve pos bıyıklı olan reislerinden biri, elleri arkadan bağlı olarak ağaca bağlanmış. Çete reisi de efelere hitaben;”Sizin efe başınız kim?”deyince orada bulunan efeler, Kabakçıya hitaben ”Efem, adam seni soruyor” demişler. Kabakçı, çete reisinin yanına gelmiş. Çete reisi, alçak boylu olan Kabakçıyı görünce ; ”Bu mu sizin efeniz, ben bunun gibi ikisini bıyık niyetine bir sağıma bir soluma takarım” diyerek küçümsemiş ve dalga geçmiş. Bunun üzerine Kabakçı, hiddetlenerek belinden sıyırdığı gümüş saplı kamayı adamın böğrüne bir iki kez saplayarak öldürmüştür[20].

Efeler, yakalanan çetecileri dörderli sıra halinde elleri arkadan ve birbirine tellerle bağlı olarak Harmancık’ın merkezi olan Çardı’ya getirmişler, burada Aliağa Pınarında (çeşmesinde) hayvan sular gibi sulamışlardır. Bu arada Çardı’da Ağa konaklarının yanında dururlarken yakalanan çetecilerden biri Kabakçıya” Efem, nedir bu bize yaptığınız eziyet, teller ellerimizi kesti” diye şikâyette bulununca Kabakçımda ; ” Hangi bilmem naptığımın herifi sizi böyle bağladı” diyerek hiddetlenmiş, bunu duyan ve esirlerin ellerini bağlayanlardan biri olan Çeribaşı’da “Efem, bizle beraber sende bağladın bunları” demiş ve bu tartışmadan sonra Kabakçı ile Çeribaşı’nın arasına soğukluk girmiş daha sonra da yolları ayrılmıştır[21].

Ertesi günü de başlarında bir grup muhafız ile birlikte esir edilen 40 soyguncu Kuvayi-ı seyyareci, Tavşanlı’ya Yunanlılara gönderilmiştir. Bir müddet Tavşanlı’da kalan esirler 26 Eylül 1337(1921) tarihinde Kütahya’da bulunan İşgal Kumandanına teslim edilmiştir.

Harmancıktan Miladi 1908 doğumlu Ahmet Kaya, Bursa’da tanıştığı birisinin kendisine ‘Ağaç hisar’da kendisinin de olduğunu’ belirterek “Biz hak ettik fakat bizi öldüreceklerdi de Yunanlılara teslim etmeyeceklerdi! ” demiştir.[22]

Ağaç hisar’da efeler tarafından baskın yapılan bu çeteciler, Kuvayi-ı Seyyare grubu üyeleridir. Milli Mücadele yıllarında General Ali Fuat Paşa Ankara’dan gelen Çerkez Ethem yanlısı Kuvayi-ı Seyyareyi <bunların zaman zaman eğlence yapıp kadın oynattıklarını düşünerek> Bursa cephesinde ve İnegöl civarında Uludağ’ın doğusundaki köylere yerleştirerek bunları meşgul etmek, Beyce (Orhaneli) mıntıkasından da Bursa üzerine akınlarda bulunmalarını istiyordu. Fakat onlar ciddi işlere girmek istemiyorlardı. Onlar, Simav-Tavşanlı-Demirci mıntıkalarını istiyorlardı.

Aslında bu olay, Kuvayi-ı Seyyare grubunun Keles ve Orhaneli mıntıkasına gelmesi ve buralardan anafor toplamalarıyla alakalıdır. Bunlar, Yunan’a karşı mücadele ediyoruz diye ”iane” yoluyla halktan zorla maddi kaynak temin etmekteydiler.

Yurdun düşman işgalinden kurtulabilmesi için gerekli olan parasal yardım zenginler tarafından sağlanmaktaydı. Bu milis kuvvetlerini eşkıya olarak görenlerden ise bu altın ve paralar “salma” yoluyla alınmaktaydı. Bu durum, bazı zenginlerden ise zorla alma yoluna kadar gitmekteydi. İşte Çerkez Ethem yanlısı olan ve yörede altın ve para toplayacağız diye halka zulmeden bu Kuvayi-ı Seyyare üyeleri Ağaç hisar köyünde de halka zulmetmişler ve sonrasında çatışma çıkmış, çatışma sonucunda yakalanan çetecilerin, Tavşanlı’daki Yunanlılara teslim edilmesine kadar olaylar gelişmiştir. Bu çatışmada Yunanlılara karşı mücadele eden müfreze beylerinden Kir mastılı Ahmet Nazif de ölmüş ve adamları da Kabakçı tarafından dağıtılmıştır. Böylece bu müfreze, ortadan kalkmıştır.

Aşağıda Ağaç hisar Baskınını yaşayanların bizzat verdikleri ifadeler bulunmaktadır. Yorumsuz olarak bu tutanakları aynen yazıyoruz.

Keles Mıntıka Kumandanlığı görevinde bulunmuş olan Firuz Bey’in konuyla ilgili ifadesi şu şekildedir;

“Keles Mıntıka Kumandanlığı’na tayin edildiğimden itibaren vezâif-i mevdu’ayı ifaya say ediyor ve ma’iyyetimle Kocaeli mıntıkasında çalışıyordum. Yunan amaline hizmet eden Tavşanlılı Kabakçı Salih ile Orhaneli kazasının Işıklar karyesi ahalisinden şekavetle me’lûf Topal Sadeddin’in başlarına topladıkları üçyüz kadar asiyle müsademeye(çarpışmaya) koyuldum. Sekiz saat devam eden müsademe esaretimle neticelendi. Bizi kollarımız bağlı olarak Kütahya’ya götüren usat(asiler),26 Eylül (13)37’de Yunan işgal kumandanına teslim ettiler. Her birimiz tüfek dipçikleriyle güzelce dövüldükten sonra elbisemi soyup habs ettiler. Tevkif edildiğimin ikinci gecesi karargâha götürüldüm ve üç saat bilâ-fasıla dayak yedim. İttisalimdeki(bitişiğimdeki) locadan acı acı yükselen “Aman Allah”niyazı üzerine indirilen sopaları saymaya başladım. Yedi yüze kadar saydıktan sonra nöbet bekleyen”Kurşunlulu Petro”dan dayak yiyenin kim olduğunu sordum. Arkadaşlarımdan Dağıstanlı Mehmet ile Bursalı Osman olduğunu söyledi”[23].

Ağaç hisar Baskınıyla ilgili Yenice Mürettep Taburunun Altıncı Müfreze Kumandanı Dikici İsmail Usta’nın ifadeleri de şu şekildedir;

“Kütahya Jandarma Kumandanı Kabakçı Salih Efe, refiki (arkadaşı) Topal Sadeddin ve aveneleriyle 12 Eylül (1)337’de Ağaç hisar’da vuku’a gelen müsademede birkaç arkadaşımla beraber esir düştükten sonra Tavşanlı karyesine sevk ve tel örgüye idhâl edildik. İfademizin ahzı(alınması) esnasında dikenli tellerden yaptıkları kırbaçla atılan dayaktan Laz İsmail, Süleyman Çavuş ve Yenişehirli Hüseyin namındaki üç refikim(arkadaşım) şehit düştü. Oradan Kütahya’ya götürdüler ve içi su ile dolu bir mahzende kırk sekiz saat kadar kaldıktan sonra zemini kanla mülemma(parlayan) bir odaya nakil ettiler”[24].

B-EŞEN BASKINI

Tavşanlı’da karargâhları olan Yunanlılar, bir bölük Yunan askerini Keles üzerine göndermiştir. Bu durumu önceden haber alan Kabakçı, Topal Sadettin ve diğer efeler, derhal Elma ağacı ile Derbent köyleri arasında kalan Koca güney Deresi'ni bağlamışlar. Fakat Yunan birlikleri bu pusuya düşmeden (bir şahsın başka bir güzergâh göstermesiyle)başka bir yoldan geçip gitmiştir. Pusu yerinden çıkıp Eşen köyüne gelen Kabakçı ve adamları caminin yanında otururlarken yukarıdan köye doğru birkaç atlının geldiğini görürler. Elindeki dürbünle bu gelenlere bakan Kabakçı, Yunan kumandanı Zamanist’in beş altı askerle birlikte Eşen köyüne doğru yaklaştığını görür.

Fırsat Kabakçının önüne gelmiştir. Yapılan çatışmada Yunan kumandanı ve yanındakiler bir samanlığa sığınırlar.

Çatışma devam eder. Bu arada Derbent köylü Bilmen’in Eyüp sürünerek düşmana yaklaşmış ilk attığı bomba beriye düşmüş attığı ikinci bomba sonucunda samanlıktan artık ses gelmemiş, efeler her iki taraftan samanlığa yaklaşmışlar, ilk yaklaşan Madanlarlı Mehmet Ali olmuş ve Yunan Kumandanının halen ölmediğini görünce üzerine kurşun sıkarak kumandanı öldürmüştür.[25]

Efeler bir müddet samanlığa yaklaşamamışlar fakat samanlıktan uzun süre herhangi bir ses gelmeyince kumandanın öldüğüne ve herhangi bir tehlike olmadığına karar vermişlerdir[26].Böylece Kabakçı intikamını almıştır. Ölen Yunanlılar arasında Yunan’a yardım ve yataklık yapan maden kâtibi ve aynı zamanda bir dönme olan, Yıbar Gâvuru olarak bilinen Ahmet Rıza da bulunmaktadır[27].Aslında bu adam Ermeni olup Ahmet Rıza ismini kullanmıştır. Öldürülüp üzerindeki elbiseler çıkartıldığında bu adamın sünnetsiz olduğu anlaşılmıştır. Ölen Yunanlıların ve komutan Zamanist’in cesetleri Eşen köyünde bir kuyuya atılmıştır[28].Yapılan bu çatışmada Kabakçı çetesinde yer alan Doğanlar köyünden Kemaneci İbrahim de yaralanmıştır[29].

Daha önce Keles’e ulaşan Yunan birliğindeki kumandanlar, Binbaşı Zamanist’in gelmediğini görünce geriye dönmüşler ve onların öldürüldüklerini öğrenmişlerdir. Bu olay üzerine bir kısım köylüler, köyleri terk edip dağlara sığınmışlar, köylerde ise sadece ihtiyarlar kalmıştır. Eşende Yunan kumandanının Derbentli Eyüp tarafından bombayla öldürüldüğünün söylenmesi üzerine Derbent köyünün etrafı Yunan askerlerince kuşatma altına alınmıştır. Derbent köyünü cezalandırmaya kararlı olan Yunanlılar köyde bulunanları Böcek oğlu Hüseyin’in evinin alt katına doldurup, evi ateşe vermek suretiyle diri diri yakmışlar ve feryatlar göğe yükselmiştir. Yunanlılar, köyü de yakıp Yeniköy istikametine doğru gitmişler, onların gitmesinden sonra dağlardan köye gelenler; Böcek oğlu Hüseyin, Kozağaçoğlu Ahmet, Gökçe oğlu Akif, Kâhya oğlu Ahmet, Kara Mehmet’in Mehmet, Koca Osman oğlu Ömer ve onun küçük çocuğu Ülfet, Efe oğlu Mehmet, Softa oğlu Ahmet, Dilsiz oğlu Şerif, Genç Ali oğlu Hüseyin, Deliler köylü İmam Hafız Osman, İmamoğlu Şerif, Durdu Ahmet, Hasan Çavuş, Dağ delen oğlu Mahmut’un yanmış cesetleriyle karşılaşmışlardır[30].Bu büyük vahşet karşısında köylüler ağlaşmışlar, daha sonra da ölenler, mezarlığa defnedilmiş. Bu vahşetten sonra da Yunanlılar, Anadolu’da bozguna uğrayıp kaçmaya başlamışlardır. Bu olay, Milli Mücadele yıllarının sonlarında muhtemelen 1922 yılının Temmuz ayında cereyan etmiştir.

Dağ Yöresinden Mudanya’ya doğru kaçan Yunanlılar, Dağ Müfrezesi (Kabakçı, Sadettin çeteleri) tarafından kovalanmış ve Mudanya’ya kadar milli müfrezeler tarafından takip edilmiştir.

Yunanlılar, tüm Anadolu’da olduğu gibi Dağ Yöresinde de çözülmeye başlamış ve Kabakçı tarafından takip edilmiştir. Dağ Yöresinin Yunan işgalinden kurtulmasından sonra Kabakçı ve Dağ Müfrezesi, Bursa üzerine yürümüştür.

Kabakçı ve adamları, Bursa üzerine Pınarbaşı semtinden inmişlerdir. Diğer taraftan Işıklar istikametinden Püskülsüz İsmail Çetesi Bursa’ya girerken İnegöl istikametinden de III. Kolordu Komutanı Şükrü Naili Paşa komutasındaki birlikler 11 Eylül 1922 Pazartesi günü şehre girerek Bursa’ya hâkim olmuşlardır.

Bursa’da birleşen askeri birlikler, milli müfrezeler ve çeteler, Yunan’ı Mudanya’da denize dökmeyi başarmışlardır.

Kabakçı adamlarıyla birlikte Mudanya’ya girdiği zaman yanındaki adamlarına tembih ederek dükkânlardan hiçbir şey almamalarını ve yağma yapmamalarını söylemiştir. Bu arada Mudanya’da Yunan işgali sırasında yerli bir Rum, ezan okuyan müezzinin sesini ve ağzını yanışlayıp dalga geçermiş. Efeler ve Türk birlikleri Mudanya’da Yunanı denize döktükten sonra, bu yerli Rum’u minareden aşağı atarak öldürmüşler, Kabakçının küheylan atı da gidip o ölü Rum’un cesedini çiğneyerek üzerinde tepinmiştir. Bu olay, bizzat Kabakçının yanında gezen adamları tarafından anlatılmıştır[31].

Harmancık Karaca köyü’nden olan Koca İbrahim (Gavurcu İbram) bir dönem Yunanlılarla gezmiştir. Yunanlılar, zorla yanlarında gezdirmişler ve ondan faydalanmak istemişlerdir. O da, Yunan, köyleri yakmasın, ahaliye zarar vermesin diye onlarla gezmiş ve hakikaten de yöredeki birçok köye zarar vermelerini önlemiştir.

Koca İbrahim’in anlattığına göre; Yunanlılar Balı köy taraflarında Kadıköy’ünde muhtarın evinde yemek yiyorlarmış. Yemeğin sonunda sofraya (kabuğuyla birlikte fırında pişirilmiş)kabak tatlısı konmuş. Yunan kumandanı, da “Bu ne?“ diye sorunca oradakiler “kabak tatlısı“ demişler. Bunun üzerine Yunan kumandanı, Kabakçının isminden dolayı hiddetlenmiş ve kabak tatlısını altından tuttuğu gibi camdan dışarıya fırlatmıştır[32].

C-GEBELER BASKINI

Kara Bilal, Çanakkale Savaşına katılmış, gazi olarak köyüne dönmüş, Yunanlıların Dağ Yöresi’ni işgal ettiği yıllarda da çetecilik yapmıştır.

Kara Bilal, Büyük Aleve’den(Ulu çam) İnce Ahmet oğlan ile iyi geçinirlermiş. Daha sonra bir sebepten dolayı araları bozulmuş. İnce Ahmet, Kabakçının yanına giderek onunla birlikte gezmeye başlamış. Kara Bilal’de Yunanlılarla birlikte gezdiğinden Büyük Aleve’ye gelerek İnce Ahmet’in köydeki mallarını almış ve köyden bir kişiyi de yanlarında çoban olarak Opanlar’a götürmüş. Bu olayı haber alan Kabakçı da Yunancı olan Kara Bilal’i ortadan kaldırmak için Dağ ardı’nın merkezi olan Gebeler’e gitmiştir.

Bir başka kaynağa göre[33] Kara Bilal, askerde iken hanımına Kabakçının adamlarından biri (?) göz koyup almış. Kara Bilal askerden döndüğünde bu şahıs ile araları bozulmuştur. Bu arada Kara Bilal de çete reisi olmuş ve Yunanlılarla iyi geçinmeye başlamıştır.

Kabakçı bir ara Kara Bilal’i Eğri göz’e çağırmış ve burada (…)nın evinde buluşulmuştur. Kabakçı, bu evde kara Bilal’i adamlarına yakalattırıp evin damına bağlattırmış, gayet zengin olan ev sahibi de Kabakçıya kızıp sitem etmiş ve “Bunu mu bağlaman gerekir yoksa karısını zapt edeni mi?“ demiş. Kabakçı da hatasını anlayarak Kara Bilal’i damdan çıkarttırıp ellerini çözdürmüş. İşte bu hadiseden sonra Kara Bilal, Kabakçıya kin gütmeye başlamıştır. Harmancıklı ihtiyarların anlattıklarına göre; Kabakçıya kin güden Kara Bilal, Yunan kumandanına giderek “Siz Kabakçıyı mı arıyorsunuz, ben size onu yakalarım, yeter ki siz bana silah, cephane yardımı yapın ve bana adam verin“ diyerek talepte bulunmuştur. Yunanlılardan aldığı destekle Kara Bilal, doğru Ala barda’ya giderek Kabakçının evini basmıştır[34].

Bu olayın olduğu sırada Kabakçı da Avdan köyündedir. Baskın olayını haber alan Kabakçı, derhal yanında bulunan adamlarla, baskın için Gebeler’e Kara Bilal’in üzerine yola çıkmıştır.

Kabakçı, Çardı üzerinden, Bekdemirler yolundan Karaca köy’e, buradan da Ulu köy’e geçmiş, Gedik ören’den de aldığı adamlarla Gebeler’e Kara Bilal’i basmağa gitmiştir. Bu baskına; Şapçılı Şükrü, Karaca köylü Cebecilerden Muhtar Ahmet, Alabardalı Kara Ahmet, Madanlarlı Mehmet Ali, Gedik örenli Mahmut Çavuş, Belen örenli Hacı Ahmet, Fadıl köyünden Sadık, Menteşeli Hacı Ahmet vb. birçok efe katılmıştır. Sabah tan ağırırken yol bağında yapılan bu baskında Kara Bilal’in adamları esir alınmış, Kara Bilal’de kadın kılığına girip kaçmaya çalışırken Keles’in Menteşe köyünden Hacı Ahmet tarafından vurulmuştur. Bu baskında, Kara Bilal çetesinin yanında gezen ve Yunanlıların kendileriyle birlikte gezdirdikleri Karaca köylü Koca İbrahim’e Kabakçının adamlarından biri üzerine saldırıp sille tokat vurmaya başlamış, bu arada Alabardalı Kara Ahmet'te devreye girip “Yeter ülen!“diyerek Koca İbrahim’i kolundan tutarak diğer efelerin elinden kurtarmış ve onu kollamıştır. Kabakçı ise Koca İbrahim’e, Yunanlılarla gezdiğine kızmasına rağmen ona zarar vermemiştir. Kabakçı tarafından esir alınan Kara Bilal’in adamları Dağ ardı’nın altındaki harman yerinin orta yerine toplanmış ve Kabakçı bunlara hitaben ”…köyde filancanın hanımına tecavüz eden, kadınları oynatıp soygun yapan hanginizdi?” demiş. Bir müddet ses gelmeyince tekrar sormuş. İçlerinden biri[35] gurubun içinden ayrılmış. Bunun üzerine Kabakçı çetesinde yer alan Dümrek Hüseyin Paşa köyünden Mehmet Çavuş, öne çıkan adamın kulaklarını satırla kesmiştir. Kabakçı da Dümrekli Hüseyin Çavuş’a “Şimdi bu adamlar bizim esirimiz, esire herkes senin yaptığını yapar, önemli olan bunu esir almadan önce yapmak !”diyerek Hüseyin Çavuş’un daha fazla zarar vermesini önlemiştir.

Kabakçı ile ilgili diğer anlatılanlar şöyledir: İşgal yıllarında bir Çerkez Çetesi, Merkez Yeniköy’e gelmiş ve halkı bir yere toplayıp soymaya kalkışmıştır. O sırada da Kabakçı çetesi yetişip, halkı bu çetenin elinden kurtarmıştır.

Kabakçı iki sefer olmak üzere Gedik ören’e Sipahiler ve Natçalar mahallelerine gelmiş, burada Davut Kamil’in düğününe katılmıştır. Kabakçı ve adamları Kara Ahmet, Şapçılı Şükrü ve Seyisin Kamil, Gedik ören’in Sipahiler mahallesinde at koşturup cirit oynamışlardır.

Kabakçı bir keresinde de Karaca köy’e Karahasanlardan Ferhat Ağa’nın düğününe gelmiştir. Ferhat Ağa, kızı Balatdanişmend köyünden aldığı için kız almaya bu köye gidilmiş ve burada Kabakçı adamlarıyla birlikte Harmandalı oynayarak bacaya kurşun sıkmışlardır.

Ç-BÜYÜKORHAN CUMA CAMİSİ BASKINI

Düzce –Adapazarı taraflarından Çerkez, Abaza ve Lazlardan oluşan yerli soyguncu çeteler, İnegöl üzerinden önce Dağ yöresine sonra da Büyükorhan yakınlarındaki Cuma camisi çevresinde kurulan pazarı soymaya gelmişler. Kabakçı ve adamları bu durumu haber alınca derhal Cuma camisindeki Pazaryerini bağlamışlar ve çetecileri de kıskıvrak teslim almışlardır. Çetecilerin önce silahlarına ve külliyetli miktarda içi para dolu heybelerine el koymuşlar fakat daha sonra bunların Çerkez Ethem’e bağlı Kuvayi-ı Seyyare Gurubu oldukları anlaşılınca <Bir daha buralara gelmemeleri konusunda uyarılıp> silahları teslim edilerek serbest bırakmışlardır[36].

D-AKBAŞ HALİL’İN KABAKÇIYA YAPTIĞI BASKIN

Kabakçı ve adamları Çaltılı köyünde yemek yiyip dinleniyorlarmış. İçlerinden en genç olan Kara Mehmet’i de gözcü dikmişler. O da dalgın bir şekilde beklerken Sülyeli Akbaş ve adamları Çaltılıya baskına gelmişler. Kara Mehmet, Sülyeli çetecilerin köye girip Kabakçının olduğu yere yaklaştıklarını son anda fark ederek dayısı Kabakçıya “Dayı, baskın var”diye bağırınca Kabakçı ve adamları her biri bir tarafa dağılmış. Kimisi samanlığa kimisi tarlanın ortasına kendisini zor atmış. Kabakçı da tarlanın ortasında kalmış. Çıkan çatışmada Sülyelilerden Akbaş, Kabakçının adamlarında da Yörük Mustafa vurulmuştur.

E-Kabakçının ölümü

Kabakçı Salih Efenin, Milli Mücadelede “Dağ Yöresi”nde, Emet, Tavşanlı ve Dağardı havalisinde Yunanlılarla mücadele ederek vatanın düşman işgalinden kurtulmasında sayısız hizmetleri olmuştur.

Bulunduğu mıntıkaları gerek Yunan gerekse yerli eşkıya ve çetelerin zulmünden korumaya çalışmıştır. Kimsenin karısına kızına göz dikmemiş, masum halkı da kesinlikle soymamıştır. Onun mücadelesi hem Yunanlılarla hem de yerli soyguncu çetelerle olmuştur. Dağ yöresi ve Tavşanlı köylerinde görüştüğümüz birçok kaynak kişi Kabakçı hakkında olumsuz ifade vermemişler, Onun yöreye büyük hizmeti olduğunu söylemişlerdir.

Milli Mücadelede düzenli bir ordu ve bir komutanın emri altında olmadığından ve bağımsız bir mücadele verdiğinden dolayı Kabakçı, ilk dönemlerde Yunanlıların yardakçısı olarak nitelendirilmiş fakat daha sonra bunun böyle olmadığı anlaşılmıştır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Yunanlılarla gezdiği dönemde resmi raporlara[37] hain olarak geçmiştir. Böyle nitelendirilmesine rağmen kendi mıntıkasında düşmana en ağır darbeyi vurarak düşmanın Ankara istikametinde ilerlemelerini yavaşlatmış ve Türk ordu birliklerine zaman kazandırmıştır.

Milli Mücadelenin bitmesinden sonra yeni kurulmuş olan devlet tarafından yerli çeteler ve efelere "af" çıkartılmıştır. Kabakçının öldürülmesinden 1 ay önce af çıkmasına rağmen Kabakçının bu aftan haberdar edilmediği söylenir[38].Anlatılanlara göre; Kabakçı hizmetlerinden dolayı askeri rütbe ve nişan verilmek üzere Ankara’ya çağrılmış, haber vermek için de Abaza Mehmet Kunduk adında biri görevlendirilmiştir.

Kabakçı bu haberi aldıktan sonra çok endişe etmiş. Hükümetin ve devletin tam olarak bir düzene girmediğini düşünmüş. Buna rağmen “hayırdır” diyerek gitmeye karar vermiş. Kabakçı, gitmeye karar vermeden önce hanımına;

—Hanım, dama git bak bakalım bizim küheylan hangi ayağıyla eşiniyor” demiş.

Kabakçı, eğer atı sağ ayağıyla eşinirse hayra, sol ayağıyla eşinirse de şerre yorarmış ve ona göre hareket edermiş.

Kabakçının atı ise o sırada sol ayağıyla eşinip yerleri adeta oymuş, fakat hanımı, uluorta, istemeyerek ata şöyle bir bakıp, Efe’ye sağ ayağıyla eşindiğini söylemiş. Hanımı daha sonra atı hazırlayarak bahçeye çıkarmış ve Kabakçı da son yolculuğuna Tavşanlı ve Kütahya’ya doğru hareket etmiştir.

Kütahya’da da <Orhaneli’nin Ağaç hisar köyünde Çerkezlerin birçoğunu öldürüp kalanlarını da Tavşanlı’daki Yunanlılara teslim etmesinden dolayı > Kabakçıya kin güden ve intikam almak isteyen Çerkez bir devlet adamı,(bir görüşe göre Jandarma Komutanı) Kabakçının Kütahya’ya sağ getirilmemesini gönderdiği jandarma mangasına tembih eder.

Kabakçı önce Tavşanlı’ya gelir, buradan bir araba ile Kütahya’ya doğru yola çıkılır. Zaman orak biçme zamanıdır. Sıcak bir yaz günüdür. Kabakçı, Köprü ören köyünde jandarmalar tarafından kaçak gösterilip vurularak öldürülür.

Bir başka kaynağa göre ise[39] ; bir gurup jandarma Ala barda’ya gelerek Kabakçıya Kütahya’ya götüreceklerini ve Ceviz dere Savaşında gösterdiği başarı nedeniyle ödüllendirileceğini söylemişler. Fakat Kütahya’da bulunan Çerkez Jandarma komutanı ‘daha önce Kabakçı ile aralarında yaşanan husumetten dolayı’[40] askerlere Kabakçının Kütahya’ya sağ getirilmemesini söylemiştir. Kabakçının Çerkezler tarafından vurulma sebebi; Orhaneli’nin Ağaç hisar köyünde halka eza-cefa ve soygun yapan ve Çerkez Ethem’e bağlı Kuvayi-ı Seyyareci çeteyi esir alıp Tavşanlı’daki Yunanlılara teslim etmesidir.

Kabakçının oğlu Mehmet Doğan’ın anlattığına göre Kabakçı, dönemin Kütahya Valisinin de haberi olarak Tavşanlı Jandarma Kumandanı tarafından Köprü ören’de vurulmuştur. Mehmet Doğan; Babası Kabakçının öldürülmesinden 1 ay önce efe ve çetelere af çıkartıldığını, fakat bu affın Kütahya Valisi ile Tavşanlı Jandarma Kumandanı tarafından saklanıp Kabakçıya tebliğ edilmediğini, babasının öldürülmesinden ancak 1 yıl sonra af ilanının yapıldığını söylemiştir. Mehmet Doğan, babası ile birlikte efelik yapan Ede beyli İzzet Bey’in, babasını öldüren Tavşanlı Jandarma Kumandanını daha sonra demiryolun inşa edildiği yıllarda öldürdüğünü (İzzet Bey’in ifadesine dayanarak) söylemiştir[41].

Kabakçıyı vuran jandarma gurubu içinde yer alan ve sivil hayatında işlediği bir suçtan dolayı Değirmi saz işletmesi hamamında mahkûm görevli olarak çalışan Zonguldaklı olduğu bilinen fakat adı unutulan kaynak kişinin anlattığına göre;”Köprü ören’e gelindiğinde Kabakçı kendisinin öldürüleceğini anlamış ve namaz kılmak istediğini söylemiştir. Su döküp abdest alıp namazını kılmış, sol tarafa selam verdiğinde sırtından vurularak öldürülmüştür”[42].

Kabakçı Efe, Tavşanlı-Kütahya yolu üzerindeki Köprü ören köyünde öldürülmesinden sonra cenazesi oraya gömülmüş ve yıllar sonra da Tavşanlı-Kütahya yolu yapılırken yol açmaya çalışan greyder orada bir mezara rastlamış, bu mezarın Kabakçıya ait olduğu köylülerce söylenmiş ve yakınlarına haber gönderilmiştir. Kabakçının oğlu olan Talip, Köprü ören köyü’ne daha gitmeden efenin cesedi yeni mezarlığa veya Kütahya’ya nakledilmiştir[43].

Kabakçının cesedine bakıldığında aradan yıllar geçmesine rağmen cesedinin çürümemiş olduğu ve öldüğü gün gibi hiç bozulmadığı görülmüştür.

Sonuç

Tarihteki olaylar yaşandığı dönem ve şartları itibarıyla değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında yaşanan bir olayı çözebilmek ve tam manasıyla anlayabilmek için o günkü şartları ve tarih sürecini iyi bilmek gerekir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] O zamanlar Ala barda köyü, Dağardı kazasına bağlı idi.

[2] Dağ demirli köyünden Osman (Uygun),asker kaçağı olup dolma çiftesi ve 500 mermisiyle Kızılca kaya denilen yerde yatarmış. Osman, köyün yukarısında bulunan Kaba ağaçların altında (Memiş’in Kaba ağacı denilen yerde) otururken Alagöz adamlarıyla birlikte çıka gelmiş. Bir adamını Dağdemirli’ye gönderip zengin olan Hatıplar sülalesinden para ve erzak istemiş. Bu arada da köyden kendisi hakkında ileri geri konuşan ve haber götüren Ümmet o’yu da çağırttırmış. Ümmeto Kaba ağaç mevkiine gelince Alagöz, Ümmet o’nun kafasını bir eliyle koltuğunun altına sıkıştırarak diğer eliyle de kasaturasını boynuna dayamış. Bunun üzerine Osman (Uygun)’da yanındaki dolma çiftesini Alagöz’e doğrultmuş ve ”efelik burada olmaz, sen bu memleketin adamısın” diyerek Ümmet o’yu bırakmasını söylemiş. Alagöz’de “git şuradan Osman” diyerek onu terslemiş. Osman’da (dolma tüfek çakar da patlamaz, atarım da vuramazsam düşüncesiyle) Alagöz’ün önüne bir miktar para atıp Ümmet o’yu bırakmasını istemiş. Bunun üzerine Alagöz’de Ümmet o’nun arkasına bir tekme vurarak serbest bırakmış. Kaynak kişi: Rıza Coşkun. Dağdemirli köyü

[3] Alagöz’le ilgili diğer bir olay da Kışla demirli köyünde yaşanmıştır. Alagöz Kışla demirli köyüne gelerek Pehlivan Yenge denilen kadından para istemiş ve (para bul diyerek)baskı yapmıştır. Alagöz, Pehlivan Yengenin para çıkaramaması üzerine küçük yaştaki çocuğu Ahmet’i de yanına alarak dağa çıkarmış ve üç gün yanında gezdirmiştir. En sonunda köyden para toplanarak Alagöz’e gönderilmiş ve çocuk serbest bırakılmıştır. Alagöz’ün yanında gezdiğinden dolayı bu çocuğa da Alagöz Ahmet denmiştir. Kaynak kişi: Ayşe Zeybek. Rumi 1326/Miladi 1910 doğumlu. Kaynak kişi Yunan işgali sırasında 12 yaşlarında imiş. Köye gelen Yunan askerlerini ve Yunanlıların Kışla demirli köyü yakınlarındaki Kızıltepe’de karargâh kurduğunu, köylülerin Erasillerin evine toplandıklarını, bazılarının da Ebenin Bağ ardına ve Sap dere’ye saklandığını söylemiştir.

[4]Yunan İllerinde Zavallı Esirlerimiz. Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umum iyesi. Sayfa 155.İlgili eserde Altıncı Müfreze Kumandanı Dikici İsmail Usta, verdiği ifadede Kabakçının Kütahya’da jandarma Kumandanı yapıldığını söyler. Halk arasında ise Kabakçının Tavşanlı’da jandarma kumandanı olduğu söylenir .(Ö.F.D)

[5] Gölcük köyünden Rumi 1327/Miladi 1911 doğumlu İsmail Dinç; “Tavşanlı ve Emet’e gelip yörede tebdil-i kıyafetle dolaşarak hem efe ve çeteleri organize eden hem de Yunanlılardan istihbarat toplayan sivil kıyafetteki bir yüzbaşının Kabakçı ile görüşüp, Kabakçıdan Yunancı olmasını istediğini” söylemiştir. Kaynak kişi, bu sivil yüzbaşının Kabakçı ve Molla Himmet’le görüştüğünü söylemiştir. İsmail Dinç, kendisinin nüfusa geç yazdırıldığını, nüfusa yazıldığında 5–6 yaşlarında olduğunu söylemiştir. Buna göre İsmail Dinç’in gerçek doğum yılı 1905’dir.Kaynak kişi, Yunan işgali sırasında 16–17 yaşlarında olduğunu söylemiştir. Kaynak kişinin bahsettiği yüzbaşının Baş köy ve Günlü celi (Sülye) kaynak kişilerce Ragıp(Gümüş pala) olduğu ifade edilmiştir.

[6] Salih Altınhan. Rumi 1317, Miladi 1901 Kuru çay doğumlu. Görüşmeyi yapan; Mehmet Erden/İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk dili ve Edebiyatı  Bölümü. Lisans tezi. İstanbul 1974

[7] Selamettin Yılmaz.1910 doğumlu. Karaca köy. Fevzi Coşkun. Tavşanlı’da Zaman. Sayfa 70

[8] Bu komutana halk arasında yanında devamlı köpek gezdirdiğinden dolayı “Tazılı kumandan” denmiştir.

[9] Kaynak kişi 1925 Kargılı doğumlu Mehmet Taş. Kaynak kişi bu olayı bizzat Alabardalı Kara Mehmet’ten dinlediğini söylemiştir.

[10] Kaynak kişi: Hasan Hüseyin Aşçı.1930 Sekban demirli köyü doğumlu

[11] İsmail Dinç. Gölcük köyü.1905 doğumlu

[12] Salih Altınhan. Rumi 1317, Miladi 1901 Kuru çay doğumlu

[13] İbrahim Edhem Akıncı,”Demirci Akıncılar”,Sayfa 185.Milli Mücadelede hem Demirci Kaymakamı hem de Demirci Akıncılarının lideri olan Ethem Bey, Batı Cephesi Komutanlığına gönderdiği 20 Şubat 1922 tarihli Harp Raporunun 21.Maddesinde şöyle yazmıştır ;”Madde 21-Düşman hizmetine giren ikinci kısım hain şahısların bazıları şunlardır. Uşak-Gediz bölgesinde İbiş Çetesi, Yenice-Emet-Tavşanlı yöresinde Kabakçı ve Topal Sadettin çeteleri, Gökçe dağ’da Çerkez İlyas, Balat’ta Zekeriya, Bigadiç’te Cemil ve Çerkez Kamalı Ramazan, Karacabey ve Kir mastı bölgelerinde Çerkez Davut, Cambazlı Hakkı, Balıkesir ve Manyas civarında Anzavur’un oğlu Kadir, Boğazköylü Kemalettin çeteleri vesair ufak tefek düşman askeri arasında bulunanlardan ibarettir. Bunlardan bir takımı fedakâr müfrezelerimiz tarafından dağıtılmış ve bir kısmı da yaptığımız muharebelerle imha edilmiştir. Şimdilik Kabakçı, İbiş, Anzavur Kadir, Kemalettin çetelerinden başka önemli bir şey kalmamıştır. En çok faaliyet gösteren Kabakçı, Sadettin çeteleridir. Bunların ıslahı mümkün değildir.”

[14] Kabakçının Yunanlılarla yaklaşık altı ay boyunca gezdiğini şuradan anlıyoruz; Tavşanlı,14 Temmuz 1921 tarihinde işgal edilmiştir. Bu olaydan yaklaşık altı ay sonra Demirci Kaymakamı olan İbrahim Ethem Akıncı; 20 Şubat 1922 tarihli raporunda ;”Yunanlıların Kabakçı namında birisini elde ederek Emet ve Tavşanlı havalisini idare ettiğini” belirtir. Bu rapordan üç ay sonra İbrahim Ethem Akıncı, 21 Mayıs 1922 tarihli raporunda ise bu sefer “Emet’te Kabakçı, düşman aleyhine kalkarak Emetlilerle beraber külliyetli düşman imha etmişlerdir.”der. O halde bu tarihlerden yola çıkarak halk arasında da denildiği üzere Kabakçının ilk altı boyunca Yunanlılarla gezdiği anlaşılmaktadır. Kabakçının Yunanlılarla gezdiği dönemde onları çok iyi tanıdığını ve bu durumun daha sonra düşmanla yaptığı mücadelede kendisine avantaj sağladığını da söyleyebiliriz (Ö.F.D.)[15] Harmancıkta yakın zamana kadar yaşayan ihtiyarlar, o zamanlar çocuk yaşta olduklarını ve olayı gördüklerini ifade etmişlerdir.

[16] Kabakçının Köprü ören’de vurulmasını haber alan Yunanlıların, Yunanistan’da bayram yaptıkları söylenir.

[17]Örneğin; Gölcük köyünden 1905 doğumlu İsmail Dinç, Kabakçıyı Derecik köyünde gördüğünü, alçak birisi olduğunu söylemiştir. İnegöl’ün Ede Bey köyünden 1926 doğumlu Süleyman Canbolat, İzzet Bey’in bekârı olduğunu ve 6 sene İzzet Bey’in hayvanlarını güttüğünü ve çok iyi tanıdığını söylemiştir. Çam alan köyünden 1923 doğumlu Mehmet Doğan(Kabakçının oğlu), Köprücek köyünden 1927 doğumlu İsmail Kahraman,1931 doğumlu Hasan Koca ağa,1932 doğumlu Ahmet Mavi, Kargılı köyünden 1925 doğumlu Mehmet Taş, Harmancık Karaca köyünden 1910 doğumlu Selamettin Yılmaz, Şapçı köyünden 1928 doğumlu Tahsin Türk (Şükrü Efe’nin oğlu) sırasıyla Kara Ahmet’i, Kara Mehmet’i ve Şükrü Efe’yi çok iyi tanıdıklarını özellikle Kara Ahmet ve Kara Mehmet’le birçok kez birlikte oturup sohbet ettiklerini, evlerinde misafir olduklarını ve çok iyi görüştüklerini ifade etmişlerdir.

[18]Kara İsmaillerden Şükrü Efe, aslen Gedik ören-Sipahiler mahallesinden olup, Şapçı köyünde büyümüştür. Hep Kabakçının yanında gezmiştir. Kabakçının Kara Ahmet’le birlikte en sadık adamıdır. Çok keskin nişancıdır.

[19]Ağaç hisar’da baskın yiyen Keles Mıntıka Kumandanı Firuz Bey ise bu baskında Kabakçının 300 adamı olduğunu belirtir.

[20] Köprücekli Koca Hüseyin’den dinleyen kaynak kişi; Tahsin Türk. 1928 doğumlu. Şapçı köyü (Şükrü Efe’nin oğlu),[21]Kaynak kişiler: Osman Altıntaş.1955 doğumlu ve Nurettin Altıntaş.1959 doğumlu olup Çeribaşı’nın torunlarıdırlar. Kaynak kişiler bu olayları bizzat Nineleri Hanife’den (Çeribaşı’nın hanımından) ve Köprücek köyünden Koca Hüseyin’den dinlemişlerdir.

[22] Ahmet Kaya (Con Ahmet).Rumi 1324/Miladi 1908 doğumlu. Harmancık

[23]Yunan İllerinde Zavallı Esirlerimiz. Sayfa 152–153

[24] A.g.e. Sayfa 155

[25] Kaynak kişi: Talip Kaplan. Kabakçının oğlu.1997 yılında yapılan röportajından çözüm.

[26] Kabakçı çetesi içinde yer alan ve bizzat Eşen köyünde Yunan kumandanının öldürülmesi olayında yer alan Köprücek köyünden Koca Hüseyin’den nakleden kaynak kişi: Ahmet Mavi.1932 doğumlu. Köprücek köyü

[27]Kaynak kişi:1909 doğumlu Ali Rıza Yıldırım. Harmancık Ak alan köyü/Harmancık. Osmanlı’nın son dönemlerinde dağardı madeninin işletme sahibi Pal eko adında bir gayr-i Müslim idi. Aslen dönme olan Ahmet Rıza isminde biri de bu madende kâtiplik yapmaktaydı. Tavşanlı’dan Hacı Beytiler’den Mehmet ve Yusuf kardeşler de yaylı arabaları ile madene posta taşımacılığı yaparlardı.[28] Eşen köyünde öldürülen Yunan komutanı ve askerlerinin atıldığı kuyu belli olup günümüzde üzerine samanlık yapılmıştır.

[29] Kemaneci İbrahim, köyüne geldiğinde, Yunanlıların eline geçmemek için kendi bağında yaralı bir şekilde günlerce yatmıştır. Kaynak kişi; Halil Yılmaz. Rumi 1340/Miladi 1924 doğumlu. Doğanlar köyü

[30] Dt.Recep Aydoğdu’nun araştırması sonucunda Derbent köyünde Yunanlılar tarafından yakılan vatandaşlarımızın sayısının 16 olduğu tespit edilmiştir.Recep Aydoğdu’ya göre bu hadise 18 Temmuz 1922’de cereyan etmiştir.www.recep Aydoğdu.com

[31] Harmancık’ın Kozluca köyünden ve Kabakçının adamlarından olan Deli Oğlan Mehmet anlatmıştır. Deli oğlan Mehmet’ten dinleyen kaynak kişi;1910 doğumlu selamettin Yılmaz.

[32] Selamettin Yılmaz.1910 doğumlu. Karaca köy/Harmancık,[33] Selamettin Yılmaz.

[34] Selamettin Yılmaz.[35] Bu şahsın ismini uygun olmayacağı düşüncesiyle yazmak istemedik. Bu şahıs Büyük Aleve köyünden 1935 doğumlu İrfan Yalçın’a olayı anlattığında” Soygun yaptıklarını fakat… De filanca kadına kendisinin tecavüz etmediğini, Kabakçı sorduğunda kimse çıkmayınca kendisinin çıktığını, kendilerinin de Simav’a teslim olmaya gittiklerini ”söylemiştir.

[36] Bu olayı, baskında bizzat yer alan Köprücek köyünden Koca Hüseyin anlatmış olup Ondan da nakleden kaynak kişi: Mustafa Karaca.1933 Köprücek köyü doğumlu

[37] İbrahim Ethem Akıncı,”Demirci Akıncıları”.Sayfa 185

[38] Mehmet Doğan. Kabakçının oğlu,[39]Muhsin Tüfekçi oğlu.1938 Değirmi saz doğumlu. Kaynak kişi Muhsin Tüfekçi oğlu, Kabakçıyı Kütahya’ya götüren jandarma gurubunun içinde yer alan ve adını unuttuğu Zonguldaklı bir şahıstan bizzat olayı dinlemiştir. Kabakçının öldürüldüğü yıllarda Kütahya jandarmada askerliğini yapmakta olan bu şahıs, daha sonra sivil hayatı sırasında işlenen bir olay nedeniyle 1956–57 li yıllarda Değirmi saz işletmesindeki hamamda mahkûm olarak çalıştırılırken,”bizzat Kabakçıyı Kütahya’ya götüren gurubun içersinde yer aldığını, Kabakçıyı Köprü ören’de namaz kıldıktan sonra vurduklarını” göz yaşları içersinde kaynak kişi olan Muhsin Tüfekçiye anlatmıştır.[40]Kabakçının Orhaneli’nin Ağaç hisar köyünde, Çerkez Ehem’e bağlı Kuvayi-ı Seyyare üyesi soyguncu çetecileri basması ve sağ kalan 40 kişiyi Tavşanlı’daki Yunanlılara göndermesi nedeniyle Çerkez Ethem ile dolayısıyla bazı Çerkez Yüzbaşılarla aralarına husumet girmiştir. Kabakçının torunu olan Salih Kaplan, Kabakçının bir ara Çerkez Ethem tarafından Kütahya’da esir alındığı ve Yağdığınlı Halil Efe sayesinde kurtulduğunu ninesi Meryem’den ve dayısı Kara Mehmet’ten dinlediğini söylemiştir.[41]İzzet Bey, Kabakçının ölümünden sonra 1935’li yıllarda Kabakçının oğulları Talip ile Mehmet’i İnegöl’e çağırıp yaşadıkları olayları anlatmış,[42] Muhsin Tüfekçi oğlu. 1938 doğumlu. Değirmi saz köyü,[43]Mehmet Doğan, yıllar önce Kütahya hastanesine iken tanıştığı birinin; ’Kabakçının mezarının Kütahya’da olduğunu, cesedinin çürümemiş bir halde gömüldüğünü, isterlerse

kendilerine gösterebileceğini’ söylemiş, fakat Mehmet Doğan, hastalık telaş esinden dolayı babasının mezarını göremediğini söylemiştir.





ŞEYH-İ HARNAME

Şeyhi

Şeyhî (?-1431) Türk Divan edebiyatı şairi.

Asıl ismi Yusuf Sinanüddin veya Yusuf Sinan'dır. Germiyanlı Şeyhi olarak da bilinir. Orhan Gazi ve I. Murat'a vezirlik yapmış olan Sinanüddin Fakıh Yusuf Paşa ile karıştırılmamalıdır.

Şeyhi'nin doğum tarihi bilinmese de, Kütahya'da doğduğu ve çocukluğunu burada geçirdiği bilinmektedir. Bazı kaynaklarda 1371 yılında doğduğu belirtilse de bu tarihin doğruluğu ispatlanmamıştır. Bilime olan merakı ile İran'a gitmiş, burada başta tıp ve tasavvuf olmak üzere yoğun bir eğitim görmüştür. Öğrenimini tamamlayarak Anadolu'ya geri döner. Bu sıralarda Hekim Sinan olarak anılmaktadır. Bir hekim olarak ünlenen Şeyhi'nin tedavi ettiği hastalar içinde Sultan Mehmed Çelebi de vardır. Başarılı tedavi üzerine Sultan Çelebi Mehmed Şeyhi'ye Kütahya yakınlarındaki Tokuzlu köyünü hediye eder. Fakat Şeyhi köyde (muhtemelen köylülerce) soyulur ve dövülür. Bunun üzerine Harnâme (Eşekname) isimli mesneviyi yazar. Bu fabl eserde, kaderi yük taşımak olan bir eşeğin semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenler mizahi ve alegorik bir dil ile hicvedilmiştir.

Hacı Bayram Veli'den fazlasıyla etkilenmiş ve onun dervişi olmuştur. II. Murat zamanında saraya çok yakın olan Şeyhi, padişahın hekimlerindendir. Bizzat padişahın isteği üzerine Hüsrev ü Şirin'in Türkçe tercümesini yazmaya başlamıştır. Bu eserini tamamlayamadan vefat etmiştir. Vefat tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, genel kanı 1431 yılında vefat ettiği üzerinedir. Mezarı Kütahya'ya 7 kilometre mesafede Dumlupınar köyünde Erenlerbaşı olarak tanınan bir ziyaret yeridir.

Şeyhi erken dönem Divan Edebiyatı şairlerindendir ve divan edebiyatının gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Tasavvufi bir kişilik olmasına ve tasavvuf eğitimi almış olmasına rağmen eserlerinde tasavvufi öğeler bulunmamaktadır. Din dışı şiirler yazmayı tercih etmiştir.

Başlıca Eserleri

Ayrıca edebi eserlerinin yanında tıpla ilgili eserlerden kaleme almıştır:

Eserlerinden örnek

Gazel

Ölme gönül firaak ile Îsâ-nefes gelür
Yanma ciger figaan ile feryâd-res gelür

Can bülbili teferrüc-i dîdâr kılmasa
Firdevs bostânı gözüne kafes gelür

Her bî-haber ne bile mahabbet safâsını
Nâ-merde aşk u derd hevâ vü heves gelür

Bilmez kimesne kaafile-i dûstdan haber
Geh geh budur kulaguma bang-ı ceres gelür

Şeyhî ko peşpeşeyi dahı şehbâzı kıl şikâr
Sîmürg-i himet olana âlem meges gelür

(Vezin: Mef’ûlü failâtü mafâilü fâilün)

 

Harnâme, ünlü divan edebiyatı şairi Şeyhi tarafından kaleme alınmış bir mesnevidir.

Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi Sultan Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy (Tokuzlu Köyü) hediye etmiştir. Köye doğru yola koyulan Şeyhi, yolda eşkiyalar tarafından soyulmuş ve dövülmüştür. Bunun üzerine Harnâme'yi kaleme alır. Eser toplumun kötü yönlerini hicvetmektedir. Fakat bunu mizahi bir üslub ile yapmıştır.

Eser 126 beyitten oluşmaktadır. Divan edebiyatında hiciv eserlerinin ilk önemli örneklerindendir

 

İLETİŞİM:n.yilmaz59@hotmail.com.  
  sayaç
SiteKod Online E-Devlet Hizmetleri
TC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
Devletim.com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 
Bugün 26 ziyaretçikişi burdaydı!
SİTEMİZİ ZİYARET ETTİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ, UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol